Aşk, Evlilik Ve Sadakatsizlik Üzerine Bir Kitap İncelemesi / Kl. Psk. Ezgi ÖZDEMİR

Dört bin yıl öncesinde eski bir Sümer kraliçesinin bir çobana olan aşkına kadar giden bir serüven. Aşkın her dönemde insanla birlikte var oluşunun en somut kanıtı. Aşk şarkıları, aşk efsaneleri… aşkın insan dokusuna işlemiş evrensel gerçekliğinin kanıtı. “Aşkın bu kadar benzer yaşanmasını sağlayan ne?” sorusuna cevap niteliğinde bir kitap. Aşk, sosyal bir varlık olan insanın bir görme kusuruna dayandırılarak tanımlanır kitapta. Yazar, aşkın, hayal edilenle gerçek arasındaki farkın anlaşılıncaya kadar geçen süreyi kapsadığını ifade eder. Kitapta, aşkın tanımına düşünce ve algılar perspektifinden bakılarak, aşk ile ilgili tanımlamaların temalarının kutuplaşan temalar olmasına dikkat çekilir. Örneğin güç-güçsüzlük, irade-iradesizlik. Oysa aşkın bu iki uçtan birinde olma hali değil de, bu uçlar arasındaki süreçlerde var olma hali vurgulanmaktadır. Aşka atfedilen anlamların öznel deneyimleri içermesi ve bu duyguyu etkileyenin öznel yaşantılara verdiğimiz anlamın yani düşüncelerimiz olması bilgisi kitapta vurgulanması gereken önemli noktalardan bir diğeridir. Bu bilgi şöyle aktarılabilir; A noktasında yaşanılan olaya C noktasında verilen duygusal tepki, aslında A ile C noktası arasındaki B noktasında, A olayı ile ilgili yapılan yoruma bağlıdır.

Kitapta, aşkın insanlarda çağrıştırdıklarına değinilirken, bu çağrışımlardan bireyler arasındaki farklılıkların görülmediği bir kaynaşma halinin, “ben”lerin “biz” olmak pahasına yok oluşunun birer örneği olarak söz edilir. Örneğin, aşkın bir temel ihtiyaç gibi algılanma hali; içtiğim su aldığım nefes gibi vb. Buna ek olarak, aşkın süresini uzatma ihtiyacı ve bunun gerekliliğinin sorgulanması kitapta yer almaktadır. Aşkı olabildiğince uzatma isteği ve aşk bitince her şeyin biteceği ve ilişkinin anlamsızlaşacağı inancına, aşk bittiğinde onun yerine gelebilecek başka bir duygunun varlığına inanmanın, aşk ne kadar sürer sorusuna duyulan ihtiyacı azaltacağı değerlendirmesi yer almaktadır. Bunun yanı sıra, çoğunlukla benzer anlamlarda kullanılan aşk, şehvet ve sevgi kavramlarının farklılıklarına değinilerek, kavramların tanımlarına farkındalık kazandırılmaya çalışıldığı gözlenmektedir. Kitapta, aşk ve şehvet bir ihtiyaç, sevgi ise bir sanat olma hali olarak tanımlanmakta ve kitabın ilerleyen bölümlerinde bu kavramlar birbirinden ayrıştırılarak kullanılmaktadır. Aşkı ve sevgiyi titizlikle ayıran yazar, zaman zaman âşık olma duygusunu, âşık olunandan daha çok sevişimize de vurgu yapmaktadır. Aşkı bu anlamda bir ihtiyaç gibi yaşayışımızı da, “Seni seviyorum; çünkü sana ihtiyacım var.” ile “Sana ihtiyacım var; çünkü seni seviyorum.” arasındaki farkla çok güzel ifade ediyor. Bu noktada, birine bağlı olmak ile bağımlı olmak arasındaki farka değinmeden geçmiyor. 

Yazarın, evliliğin sade bir tanımını incelikle yaparken, “evlilik birlikteliğin tek başınalığa zaferidir.”, tek başınalık ile yalnızlık kavramları arasındaki farka vurgu yaptığını görüyoruz. Birinin karısı ya da kocası olmadan önce kendine katlanabilmek, kendinle yasayabilmek… İlişkide kadın ve erkeklerin farklılıklarından bahsettiği bölümde, farklılığı eşitliğe aykırı bir kavram olmadığını vurgulayarak farkındalık yaratır. Eşit olabilmek için benzer olmak gerekmediği anlayışını okuyucuya kazandırmak amaçlanmıştır. “Eşitlik, farklı cinsiyetlerin yapmak istediği şeyleri seçebilme özgürlüğü; farklılık ise, erkek ve kadınların aynı şeyleri yapmamayı seçebilme özgürlüğüdür. Ayrıca kadın ve erkekler arasındaki bazı farklara değinirken, bunları birer olgu bütünü halinde değil de, sürece bağlı değişkenlik gösteren durumlar olarak açıklıyor. Bu bakış açısıyla yazar, ilişkinin ayrı dönemlerindeki (âşık olma dönemi, evlilik dönemi vb.) farklılıkların altını çiziyor. Cinsiyetler arasındaki anlamsız savaşın profilini kelime oyunları, resimler ve şakalarla yansız bir şekilde yansıtmaya çalışıyor.

Yazar, ilişkide işler yolunda gitmediğinde, kadınların kendilerini bir hatayla (kadınlardan nefret eden erkekler, kendini inciten kadınlar, çok seven kadınlar) etiketlemesine ve ilişkilerinin yolunda gitmeyişini tek bir nedene indirgemelerine eleştiride bulurken, aynı zamanda ilişkilerin yolunda gitmeyişine ilişkin açıklamaların yararsızlığına vurgu yapmaktadır. Çünkü hiçbir şeyin tek açıklaması yoktur der, yazar. Açıklamaların doğru bile olsa tek başına yeterli olmayacağını, kişiye sadece bilgi sağlayacağını ama çözüm üretmeyeceğini vurgularken, çözüm önerisini de kitap sunmaktadır. Evlilik kurumuna popüler kitaplardan farklı olarak toplumsal ve bireysel açıdan birlikte bakabilmenin örneğini sergiler kitap ve evliliğin bu minvaldeki yararlarına objektif bir bakış açısı sunar. Bununla da kalmayıp, aynı zamanda evliliğin getirdiği birçok soruna da değinir. Burada ifade edilen iki tercih arasında bir seçim yapma eğilimi değil, her şeyde var olan bu çift kutupluluğu (diyalektiği) yorum yapmadan göstermektir.

Kitabın sadakatsizlik bölümünde, yazar genel tutumun dışına çıkarak hem sadakatsizlik yapan, hem de sadakatsizliğe uğrayana hitap ediyor. Ayrıca yazar, kitap boyunca bireylerin ve ilişkilerin durumsallıktan etkilenebileceğini vurgularken, sadakatsizlik her koşulda birlikteliği / evliliği sonlandırmalı mıdır sorusuna da bu bakış açısından yanıt vermekte. Yine genellemelerden uzak durduğunu gözlemlediğimiz yazar, sadakatsizliğin genel bir tanımını yaptıktan sonra tiplerine değinerek, tüm sadakatsizliklerin benzer olduğu ve arkasındaki motivasyonun aynı olduğuna dair algıyı kırmaya çalışmaktadır. Kitabın başında yaptığı, duygularımızı belirleyenin yaşantılar değil, o yaşantılara verdiğimiz anlamlar vurgusunu sadakatsizlik için de örneklemektedir. Yani “sadakatsizliğe uğrayan kişinin sadakatsizliği algılayış biçimi, onun sadakatsizliğe verdiği duygusal tepkileri de belirler”. Örneğin, yaşanan sadakatsizlikten kişi kendini sorumlu tutuyorsa yaşanan duygu suçluluk olur. Ya da sadakatsizliği eşinizin sizi değersizleştirmesi olarak algılarsanız, o zaman duygu öfke olur. Bu noktada yazarın asıl vurgulamak istediği, sadakatsizlikten çıkarılan birçok anlam sonucu yaşantılanan duygunun çoğunlukla olayın bütününü görmemizi engellediğidir. Yazar, sadakatsizliğin oluşturduğu acıyı geride bırakmak için gereken üç aşamaya vurgu yaparken, bu acıyı bir kayıp olmaktan çıkararak ona bir bilgi kaynağı gibi yaklaşmamıza ön ayak olur. Çünkü yazar şunu der: “Acı sana yaşamında önem verdiğin değerler olduğunu gösterir, çünkü ancak önem verirsen acı çekersin.” Geçilmesi gereken aşamaları da, krizin aşılması aşaması; ilişkiye daha fazla zarar vermemek için yapılması ve yapılmaması gerekenlerin saptanması, sadakatsizlikten anlam çıkarma aşaması; anlaşılamayana anlam verme süreci, ileriye doğru adım atma; kabul ve affetme olarak sıralar. Her bir aşamayı detaylıca açıklar ve örnekler verir. 

Son olarak, her şeyi tarihten, edebiyattan ve bilimden örnekler vererek okura sunan yazarın, kelimeleri itinayla kullanarak, her kelimenin anlamının doğru kullanıldığında ne ifade ettiğinin önemini vurgulayışı kitabı oldukça özgün kılmaktadır. 

Ezgi ÖZDEMİR

Klinik Psikoloji

Önceki Yazı

Benzer Yazılar