Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Risksiz Midir?
Türk Tabipleri Birliği’nin geleneksel ve tamamlayıcı tıp tanımlarına göre;
"Tamamlayıcı tıp: Hastalık nedenlerini önlemede ya da tedavi sağlamada somut dayanakları olmadığı halde, kanıtlanmış bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmediği halde, hastanın isteğiyle ve çağdaş/geçerli tıbbi uygulamalar terk edilmeksizin beraberinde 'destekleyici' yönüyle hastanın rahatlaması, bağışıklığının güçlenmesi, psikolojik durumunun düzeltilmesi gibi iddialarla yapılan uygulamalardır."
"Geleneksel tıp: Eski hekimlerin, kendi zamanlarındaki anlayış ve biri-kimleriyle hazırladıkları ve yararlı olduğunu umdukları bitkisel kaynaklı macun, yakı, vb. yöntemlere dayanan uygulamalardır."
Alternatif tıp, bilinen, klasik, yerleşik tıbbi yöntemlere alternatif olarak ve daha çok kanıta dayalı olmayarak uygulanan tıbbi yöntemleri ifade ederken, tamamlayıcı tıp, klasik tıbbı tamamlayıcı olarak uygulanan yöntemleri ifade etmek üzere kullanılmaktadır.
İnsanların hatta zaman zaman hekimlerin dahi alternatif tıbba başvurmaları, bu alanda hukuki bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştır. Bu açıdan en önemli husus insanların kandırılmasının önüne geçilmesi ve bu uygulamalarda belli bir standardın sağlanmasıdır. Bu konu ilk defa 27 Ekim 2014 tarihli Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ile düzenlenmiş ve belli şartlarda uygulamalara izin vermiştir. Yönetmelik genel hükümlerin dışında ek maddelerinde yapılmasına müsaade edilen uygulamaları tek tek saymış ve bunların şartlarını da belirlemiştir.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine ilişkin bir düzenlemede ana hatlarıyla şu hususların düzenlenmesi çok önemlidir: Yöntemi kimin uygulayacağı, endikasyonun belirlenmesi, aydınlatmanın nasıl yapılacağıdır. Bu soruların cevabını yönetmelik maddelerinde bulabilmekteyiz.
Yönetmeliğin madde 9 unda: "Uygulamalar, Bakanlıkça yetkilendirilmiş ünite ile uygulama merkezlerinde ve ilgili alanda "uygulama sertifikası" bulunan tabip ve sadece diş hekimliği alanında olmak üzere diş tabibi tarafından yapılabilir. Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.” Bu madde uygulama yetkisini hekime vermekte, diğer sağlık personeline ise ancak hekim gözetiminde çalışma imkânı sağlanmaktadır.
Bir diğer konu ise hastadan aydınlatılmış rıza alınmasıdır. Yönetmelikte aydınlatma ve rıza zorunluluğu öngörülmüştür.
Yönetmeliğin madde 10/5 e göre; ”Uygulamalar için Hasta Hakları Yönetmeliğine uygun ‘Bilgilendirme ve Rıza Formu‘ hazırlanır ve uygulama yapılacak tüm hastalardan rıza alınır.”
Madde 8 de geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapılabileceği alanları sınırlamış ve endikasyona ilişkin özel düzenlemeler yapmıştır. Madde 8/4 de: “Uygulamalar hastalığın standart tedavisinin yerine geçecek ve devam eden tedaviyi aksatacak şekilde yapılamaz. Bu husus bireylere açık bir şekilde anlatılır ve onaylanmış rıza formunda belirtilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Kısacası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları sanıldığının aksine kontrolsüz bir şekilde yapılabilecek bir uygulama değildir. Bu uygulamalar Sağlık Bakanlığınca belirtilen koşulları sağlayan kurumlarda sertifika sahibi hekimler tarafından yapılmalıdır. Hekimler arasında risksiz olarak algılanılıp bu alana yönelim artmıştır. Ancak yönetmeliğe bakıldığında sanıldığı kadar risksiz olmadığı görülmektedir. Bu durumun sağlık hukuku bilinmemesinden kaynaklandığı aşikardır. Uygulamayı hekim yapsa bile bu tarz uygulamalarda da endikasyon şartı aranmakta ve hastalardan Hasta Hakları Yönetmeliğine uygun aydınlatılmış rıza alma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu şartların aranması bu tarz uygulamalara tıbbi ve hukuki anlamda bir standart getirmiştir. Bu standartların sağlanmaması durumunda ya da eksik yapılması durumunda hekime ve uygulama yapılan kuruma hukuki bir sorumluluk yüklemiştir.
Dr. Büşra AYASUN
Yüksek Sağlık Hukuku Derneği Yönetim Kurulu Üyesi